Arabasına bindi ve hızla kapattı kapıyı; kendi kendine söyleniyordu. "Hata ediyorsun!" Bu kez basit bir kavga değildi bu. Hayatını sürdürmek istediği adamdan vazgeçme düşüncesi bile korkutuyordu onu. Elleri direksiyonda kala kaldı; kalbinin üzerinde kocaman bir kaya varmış gibi hissediyordu, elleri soğuktu ve titriyordu zayıf bedeni. Yutkunamadığını farketti. Hayır ağlamayaktı; herşey için erkendi. Birşey yoktu k düzelirdi herşey. Ne yaşanmıştı ki sanki. Abartma diye geçirdi içinden ve gaza bastı. Yol karanlık ve kasvetliydi. İki tarafı kaplayan orman içinde birçok sırla oldukça korkutucu görünüyordu. Bu karamsar havayı dağıtmak için radyoyu açtı. "Lanet olsun zaten ne zaman işe yaradın ki" diye söylendi. Kocaman ormanların arasında uzun yollar,, sadece arabanın farlarıyla aydınlanan bir yol. Neyseki birçok kez geldiği bu yolu artık ezberlemişti. Çok geçmeden evinin önündeydi. Arabasını garaja park edip anahtarlarını aramaya başladı; en sonunda evdeydi. Ayakkabılarını çıkarırken
"Daha uyumadın mı?" diye seslendi.
"Hayır tatlım güzel bir film vardı ona kitlendim."
"Güzel."
"Sen ne yaptın anlat bakalım; gel ve bana gününü anlat."
"Sıradan şeyler bilirsin okul;sıkıcı dersler. Rutin "
"Hey gel buraya yüzünü göreyim. Anneni özlemedin mi bebeğim? "
"Anne gerçekten yorgunum uyumak istiyorum. Üzgünüm. "
Sanırım sesimdeki mutsuzluğu saklamayı becerebilmiştim. Hızla geniş, ahşap merdivenleri koşar adım çıkarak odamın kapısını açtım. Şuan huzur bulabileceğim tek yer gibi görünen odamın.
Açık renk duvarları gün ışığını mükemmel yansıtarak daha huzurlu ve renkli bir yer olamsını sağlardı, arada sırada e-maillerime bakmak için girdiğim bilgisayarım hemen yatağımın karşısında duruyordu.. Yatağım ise bencerenin yanında. Gözlerimi sım sıkı kapatıp hiçbirşey düşünmemek istiyordum. Biran önce sabah olmalıydı ve onu görmeliydim. "Birşey yok, birşey yok" diye kendimi yatıştırmaya çalıştım. Ve başımı yastığa gömerek uykunun kollarına bıraktım kendimi.
Gözlerimi açtığımda hava aydınlanmıştı. Gri gökyüzü her zamanki gibi "günaydın" diyordu herkese. Aceleyle yatağımdan çıkıp dolabıma yöneldim. Her zaman olduğundan daha farklı olarak, daha fazla özenmek istiyordum giydiklerime. Hızla evden çıkıp garaja doğru koşmaya başladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Okula gittiğimde beni arabasının yanında bekliyordu. Onu gördüğümde biraz daha rahatlamaya ve rahat görünmeye çalıştım.
"Hey selam"diye ona doğru yürüdüm bacaklarım titriyordu.
"Merhaba" dedi donuk bir ifadeyle
Garip bir soğukluk vardı. Sanki zorla orda duruyormuş gibi. Yüzüme bakmıyordu ve suratında her sabah görmeye alışkın olduğum tebessüm yoktu. Onun yerini ciddi ve korkutucu bir ifade almıştı.
Derse neredeyse hiç konsantre olamadım: tüm ders boyunca sadece onu izledim. Yüzündeki o sert ifadeyi ve memnuniyetsiz tavrını. Bana hala çok kızgındı ve özür dilemeliydim sanırım. Ama her fırsatta özür dilememden de sıkılmıştı. Ders bitiminde arabamın yanına kadar eşlik etti bana
"Bugün gelecek misin?" dedim merak içindeydim ve vereceği cevap nedense korkutuyordu beni.
"Sanırım kendimi çok yorgun hissediyorum; eve gidip dinleneceğim." dedi sesinde hiç bir ton yoktu.
Bu cevapla adeta başımdan aşağıya bir kova kaynar su dökülmüştü. Kalbim hızla çarpmaya başladı. İntihar etmeye çalışan bir balık gibi kendini ordan oraya vuruyordu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum, en azından o arabasına binip uzaklaşana kadar dayanabilirdim.
"Peki" dedim; demek ve dememek arasında bir sesle. Duyduğundan şüpheliydim ben bile neredeyse duymamıştım kendi sesimi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı, saçımı okaşadı ve arabasına doğru ilerledi.
"O halde daha sonra görüşürüz" dedim bozulduğumu belli etmemeye çalışarak.
"Hoşçakal" dedi. Basit ve değersiz bir hoşçakal.
Hiçbirşey söylemeden arabama bindim ve uzaklaşmasını izledim. Daha fazla dayanamadım; hıçkırıklar boğazıma düğümlenmişti, ağlamaya başladım. Neden böyle davranıyordu ki. Sorun neydi. "Aptal ben ,aptal" diye söylenmeye başladım kendime. Hızla odama çıktım. Bu defa mutsuzluğumu saklamaya çalışmak gibi bir derdim yoktu. Kimseyi görmek istemiyordum. Bütün gece yaptığım tek şey ona ait fotoğraflara bakıp, beynim yerinden çıkana kadar düşünmekti. "Collen" diye sayıkladığımı farkedip her seferinde farklı şeylere yoğunlaşamaya çalışıyordum. Aklımda tek soru vardı; neden..
"Seninle kavga etmek istemiyorum bu beni yoruyor." diye haykırdı soğuk nefesini yüzümde hissettim. "Üzgünüm ama yapamıyorum. Hoşçakal" dedi ve uzaklaştı. Bunu nasıl söyleyebilirdi onu takip etmeye başladım ama bacaklarım beni taşıyamayacak kadar güçsüzdü yıkılmak üzere olan bir kule gibi sallanıyordu. Gücümü toplayarak koşmayı denedim. Nefesim kesiliyordu elimi kalbime koydum ve atışlarını yavaşlatmaya çalıştım. Hiçbirşey düşünemiyordum onu durdursam ne diyecektim ki. Sadece arkasından gidiyordum hızlanmaya çalışarak. Önüme çıkan hiçbirşey hızımı kesmeye yetmiyordu. Öyleki yüzümde kocaman bir yarık oluşturan dalı bile farketmemiştim. "Umrumda değil" diye bağırdım böyle gidemezdi; bu kadar basit değildi. Basit bir hoşçakaldan fazlasını hak ediyordum. İlerledikçe ona yaklaşmak yerine uzaklaşıyordum. "Lanet olsun bu da nedir böyle" dedim sinirden çıldırmış bir ifadeyle. Artık enerjim tükenmişti hatırladığım son şey onun uzaktan bulanık gördüğüm siluetiydi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder