25 Ekim 2010 Pazartesi

4 Mayıs 2009 Pazartesi


Kadının Yaratıcılığıyla

Sayısız insan vardı, adını hatırlamadığım sayısız yüz
Bir çok geçmiştekiler, bir de daha yakındakiler
Maviymiş gökyüzü bulutlarda beyazmış aslında
Bazen, bazı şeyler hayal kırıklığı yaratmazmış
Hatırlanan birileri..
Bilirmişim zaten neye umutlanıp neye umutlanmayacağımı artık.
Üç yaşındaymış içimdeki çocuk; ama o da üç buçuk olmayı başarmış.
En azından birimizden biri mutlu bunu biliyorum
Bilmem kaç milyonda bir kişi
Komik birazda acıklı
Siyah bir kazak aklımdan çıkmayan ve o ses.
Fonda Karma Police, ben dinlemede,dinlenmekte
Anlatan biri var ; mutlu, beklemede
Sevmişim bir zamanlar umut etmişim
Hayat güzelmiş ben de toz pembe renkli umutları giymişim
Yorgun ayaklarım bedenimi taşımaya çalışırmış, pes etmişler
Sevişmenin başında stop demişim ; O düşüncelerde
Ama düşmüş bir kere aklıma , ben devam etmelerde
Bir ses duydum, bir yüz hatırlıyorum
Bir beden, bir ten, bir dokunuş
Bir son buluş ve ben boşluklarda..
Artık dönüşlere inanmıyorum, zaten hiçbir zaman var olmadılar "bence"
Dönme dolabın tepesinden ayaklarımı sarkıtıyorum
Ayakkabılarım kırmızıymış,
Kırmızı rugan ayakkabılar.
Bir yatak, bir oda, bir hayat bir de başka hayat
Bir, iki, üç..
Mesafelerde biri var, yakınlarda bir başkası
Yakın ama uzak, uzak ama yakınBir çelişki edası
Etkileyici bir kelime
Ne kadar gerçek ne kadar yalan
Aynadayım, diğer tarafında, hadi bak kendine
Bu sen misin?
Değişen bir ben var bende
Binanın rengi aslında bejmiş, koltukta kırmızı
Sadece gözlerimi kapatım; teslim kaçınılmaz olmalı
Tek tek, özenle, yavaş yavaş eksilenler
Bir tat, bir koku mutluluklarda; O endişelerde
Hiç unutulmamış bir ten, yine yeniden
Sıcak bir öpücük, huzurlu bir uyku..
Mesafe çok az ; Herkes hissetmelerde
Sen hikayenin başında ben yine masalın sonunda
Ama hiç olmadığı gibiydi
Sözler, muhabbetler, tavırlar
Değişen karakterler, düşünceler
Herkes farkında
Görüşürüz de bile bir samimiyet, sıcaklık
Sokaklar çok boşmuş.
Sen gider
Ben yalnız..

22 Nisan 2009 Çarşamba

Adı Konmamış Hikaye

Arabasına bindi ve hızla kapattı kapıyı; kendi kendine söyleniyordu. "Hata ediyorsun!" Bu kez basit bir kavga değildi bu. Hayatını sürdürmek istediği adamdan vazgeçme düşüncesi bile korkutuyordu onu. Elleri direksiyonda kala kaldı; kalbinin üzerinde kocaman bir kaya varmış gibi hissediyordu, elleri soğuktu ve titriyordu zayıf bedeni. Yutkunamadığını farketti. Hayır ağlamayaktı; herşey için erkendi. Birşey yoktu k düzelirdi herşey. Ne yaşanmıştı ki sanki. Abartma diye geçirdi içinden ve gaza bastı. Yol karanlık ve kasvetliydi. İki tarafı kaplayan orman içinde birçok sırla oldukça korkutucu görünüyordu. Bu karamsar havayı dağıtmak için radyoyu açtı. "Lanet olsun zaten ne zaman işe yaradın ki" diye söylendi. Kocaman ormanların arasında uzun yollar,, sadece arabanın farlarıyla aydınlanan bir yol. Neyseki birçok kez geldiği bu yolu artık ezberlemişti. Çok geçmeden evinin önündeydi. Arabasını garaja park edip anahtarlarını aramaya başladı; en sonunda evdeydi. Ayakkabılarını çıkarırken
"Daha uyumadın mı?" diye seslendi.
"Hayır tatlım güzel bir film vardı ona kitlendim."
"Güzel."
"Sen ne yaptın anlat bakalım; gel ve bana gününü anlat."
"Sıradan şeyler bilirsin okul;sıkıcı dersler. Rutin "
"Hey gel buraya yüzünü göreyim. Anneni özlemedin mi bebeğim? "
"Anne gerçekten yorgunum uyumak istiyorum. Üzgünüm. "
Sanırım sesimdeki mutsuzluğu saklamayı becerebilmiştim. Hızla geniş, ahşap merdivenleri koşar adım çıkarak odamın kapısını açtım. Şuan huzur bulabileceğim tek yer gibi görünen odamın.
Açık renk duvarları gün ışığını mükemmel yansıtarak daha huzurlu ve renkli bir yer olamsını sağlardı, arada sırada e-maillerime bakmak için girdiğim bilgisayarım hemen yatağımın karşısında duruyordu.. Yatağım ise bencerenin yanında. Gözlerimi sım sıkı kapatıp hiçbirşey düşünmemek istiyordum. Biran önce sabah olmalıydı ve onu görmeliydim. "Birşey yok, birşey yok" diye kendimi yatıştırmaya çalıştım. Ve başımı yastığa gömerek uykunun kollarına bıraktım kendimi.
Gözlerimi açtığımda hava aydınlanmıştı. Gri gökyüzü her zamanki gibi "günaydın" diyordu herkese. Aceleyle yatağımdan çıkıp dolabıma yöneldim. Her zaman olduğundan daha farklı olarak, daha fazla özenmek istiyordum giydiklerime. Hızla evden çıkıp garaja doğru koşmaya başladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Okula gittiğimde beni arabasının yanında bekliyordu. Onu gördüğümde biraz daha rahatlamaya ve rahat görünmeye çalıştım.
"Hey selam"diye ona doğru yürüdüm bacaklarım titriyordu.
"Merhaba" dedi donuk bir ifadeyle
Garip bir soğukluk vardı. Sanki zorla orda duruyormuş gibi. Yüzüme bakmıyordu ve suratında her sabah görmeye alışkın olduğum tebessüm yoktu. Onun yerini ciddi ve korkutucu bir ifade almıştı.
Derse neredeyse hiç konsantre olamadım: tüm ders boyunca sadece onu izledim. Yüzündeki o sert ifadeyi ve memnuniyetsiz tavrını. Bana hala çok kızgındı ve özür dilemeliydim sanırım. Ama her fırsatta özür dilememden de sıkılmıştı. Ders bitiminde arabamın yanına kadar eşlik etti bana
"Bugün gelecek misin?" dedim merak içindeydim ve vereceği cevap nedense korkutuyordu beni.
"Sanırım kendimi çok yorgun hissediyorum; eve gidip dinleneceğim." dedi sesinde hiç bir ton yoktu.
Bu cevapla adeta başımdan aşağıya bir kova kaynar su dökülmüştü. Kalbim hızla çarpmaya başladı. İntihar etmeye çalışan bir balık gibi kendini ordan oraya vuruyordu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum, en azından o arabasına binip uzaklaşana kadar dayanabilirdim.
"Peki" dedim; demek ve dememek arasında bir sesle. Duyduğundan şüpheliydim ben bile neredeyse duymamıştım kendi sesimi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı, saçımı okaşadı ve arabasına doğru ilerledi.
"O halde daha sonra görüşürüz" dedim bozulduğumu belli etmemeye çalışarak.
"Hoşçakal" dedi. Basit ve değersiz bir hoşçakal.
Hiçbirşey söylemeden arabama bindim ve uzaklaşmasını izledim. Daha fazla dayanamadım; hıçkırıklar boğazıma düğümlenmişti, ağlamaya başladım. Neden böyle davranıyordu ki. Sorun neydi. "Aptal ben ,aptal" diye söylenmeye başladım kendime. Hızla odama çıktım. Bu defa mutsuzluğumu saklamaya çalışmak gibi bir derdim yoktu. Kimseyi görmek istemiyordum. Bütün gece yaptığım tek şey ona ait fotoğraflara bakıp, beynim yerinden çıkana kadar düşünmekti. "Collen" diye sayıkladığımı farkedip her seferinde farklı şeylere yoğunlaşamaya çalışıyordum. Aklımda tek soru vardı; neden..
"Seninle kavga etmek istemiyorum bu beni yoruyor." diye haykırdı soğuk nefesini yüzümde hissettim. "Üzgünüm ama yapamıyorum. Hoşçakal" dedi ve uzaklaştı. Bunu nasıl söyleyebilirdi onu takip etmeye başladım ama bacaklarım beni taşıyamayacak kadar güçsüzdü yıkılmak üzere olan bir kule gibi sallanıyordu. Gücümü toplayarak koşmayı denedim. Nefesim kesiliyordu elimi kalbime koydum ve atışlarını yavaşlatmaya çalıştım. Hiçbirşey düşünemiyordum onu durdursam ne diyecektim ki. Sadece arkasından gidiyordum hızlanmaya çalışarak. Önüme çıkan hiçbirşey hızımı kesmeye yetmiyordu. Öyleki yüzümde kocaman bir yarık oluşturan dalı bile farketmemiştim. "Umrumda değil" diye bağırdım böyle gidemezdi; bu kadar basit değildi. Basit bir hoşçakaldan fazlasını hak ediyordum. İlerledikçe ona yaklaşmak yerine uzaklaşıyordum. "Lanet olsun bu da nedir böyle" dedim sinirden çıldırmış bir ifadeyle. Artık enerjim tükenmişti hatırladığım son şey onun uzaktan bulanık gördüğüm siluetiydi.

21 Nisan 2009 Salı

Kendini Hiç Bitmez Bir Cümle Sananlara Ufacık Bir Nokta(.)

Unutulması zor olan şeyler vardır. Ama eninde sonunda unutursun. Kimi zaman bir yıl, kimi zaman bir gün sürer bu evre. Bir söz, bir harekettir onu unutturan bir anda.
Tebrikler alışkanlıklarınızdan vazgeçmeyi öğrendiniz; büyüyorsunuz. Şimdi ergenlikten yetişkinliğe adım atmak üzeresin. Bu zorlu yolda daima seninle birlikte olacak olan mantıkla tanış.
Bu mantık. Hayatının her anında ihtiyaç duyabilirsin ona. Seni tehlikelerden ve duygudan koruyacak.
Evet duygu.. Duygu aslında kullanmasını bildiğinde çok güzel ama bir o kadar da tehlikeli olan ikinci yol arkadaşın. İçini garip bir huzurla kaplar(halk arasında karnında kelebekler uçuşması) hani böyle hiçbirşey yokken ortada şapşal şapşal sırıttığını hissedersin ya bazen; işte bunu sağlayan odur. Ondan ne mahrum kal ne de kendini kaptır. İşte bu zamanlarda bu dengeyi kurmanı sağlayacak olan en büyük yol göstericin ve koruyucun mantık olacaktır. Ne olursa olsun, her türlü durumda(ki bu durumların içinde en başta aşk var) mantığını koru ve sakın yoksun kalma ondan. Belki istediğin gibi olmaz ve içinde kalır bazı şeyler ama yıllar sonra dönüp baktığında keşkeden kurtulmuşsundur. Neyse ki, iyi ki kelimeleri o an dünyanın en güzel kelimeleri oluverir.
Bak genç; herşey dengede güzeldir. Hiçbirşeyin aşırısına kaçma;unutma aşırı dozda alınan herşeyin bir yan etkisi vardır. Ve bu yan etkiler bazen çok ağır ödenen bedeller olabilir.(Ruh hastalığı)
!! Dört emir genç;(Mors alfabesine göre çevirince)
İyimser ol = Ümitlen,boş umutlara kapıl, hep bahaneler yarat ve hep amalar olsun.
Yardım et ve koru = Kendi gururunu, değerini, mutluluğunu unut başkaları için canını ver.
İnan = Her söylenen safça inan, yalan nedir bilme, körü körüne bağlan,güven.
Güvenme = Güvenmiyorum ki diyerek kendini kandır en ufak bir söze balıklama atla.
Parola basit, dünya üzerinde senden daha değerli bir varlık daha yok. Kendini sev Nutella ye. Bencil ol ama o da kararında, sakın dünyadan bir haber yaşama kendine olan saygından dolayı hiç değilse.
Unutma sen annenin karnında yalnızdın ve mezara da yalnız giriceksin. Yani neymiş; insanoğlu zaten yalnızmış. Kimseye kendinden fazla değer verme(bu hep yalan olan kural!) Tek gerçek: ön yargılı olma ama güvenme, güvenme,güvenme..
Filmin son sahnesi bayağı ses getiren cinstendi. This is secret. Sadece sen ve vicdanın(vicdan o da ne fransızca olmalı) arasında olan. Hayatta önüne çıkan her kapıyı açacak bir formül(yalanın böylesi!) yaradılışa ait hipotezlerin yıkıldığı an.(no comment).. Herşey se(dıt dıt dıt dıııııt)
İzlemekte olduğunuz film doğa üstü bir varlık tarafından kesilntiye uğradı.(aaaa!!) Dünya sırlarıyla dönmeye devam ediyor.(Dünya dursana)
Sizde bu oyunda varım diyorsanız Big Bang yazıp istediğiniz numaraya sms gönderin. Bol şans..
written by Aksakallı Yalancı Dede.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Film başlıyor.. İyi Seyirler

Aynı havayı solusaydık ona da razıydım ben, seni görmesem ama burda olduğunu bilsem yeterdi bana. Aynı ama farklı hayatı paylaşan iki insan. Şimdi herşey daha da zor olacak. İstiklalde uzun yürüyüşlerde,Kadıköyün daha sakin havasını almak istediğimde,evimde, hayatımda,hayallerimde sen olmayacaksın. İstanbul da kaybetti seni;üzgün sanırım. Belki görürümler,olmaz olası umutlar,telefon her çaldığında yüreğin ağzına geldiğini hissetmeler yok artık. Son veda var;son kez.. Odam artık sen kokmuyor,kokmayacak.. ve o odaya kimse yaklaşamayacak seninle başladı seninle bitti. Bir masalmış bir vardı ama şimdi yok.Masum mudur masallar;sonu hep güzel mi biter.Ve prenses prensiin öpücüğüyle yeniden hayata döner. Yalan! Prenses zehirli elmadan bir ısırık alır lanet eder ama yapıcak birşey yoktur artık;kurtulması için prensin gelmesini bekler ama prens gelmez. Aaa ne oldu o ihtişamlı hayata nerde kapıda kuyruk olmuş bekleyen her türlü yazma potansiyeli olan prenslere. Yeni hayatıma başlıyorum sensiz kalmasını asla istemediğim evimde. Hatırlarsın belki hep aynı evde yaşasak nasıl olurdu diye düşünürdük,ve şu hayatta birlikte yaşamak istediğim sadece iki insandan birisin demiştim. Bunlar tamamen bana ait olan gerçekten isteyerek ve inanarak söylediğim sözlerdi. Tek bir karesinde yalan olmayan. Odanın duvarlarını açık renk mi yapsak kırmızı mı? Sen ne istersin canım. Resimlerde yapabiliriz hem bizi yansıtır hem eğlenceli olur. Pencereler böyle kalsın bence pimapene gerek yok,eski görünüşü severim bu yüzden barok koltuklar alalım demiştim. Hemen bir perde ayarlarız şöyle koyu renk güneşliği olsun oda sabahları çok güneş alıyor sabah uykusunu severim bilirsin. Her yere aynalar asalım büyüklü küçüklü dekorasyonda can alıcı noktalardır aynalar. Bahçemize de bir masa iki de sandalye koydukmu tamamdır bu iş eksikler yavaş yavaş halledilir.
Sana bir resamın tuvalinden çıkmış gibi renkli,mutlu,huzurlu bir ev yaratacağım. Hiçbirşey gelmeyecek aklımıza sorunlarımızdan,dertlerimizden kurtulacağız. Sığınak gibi düşün herşeyden uzaklaşmak için kendine mola veririsin; bu ev senin molan. BİZ! kelimesini anlamlı kılan içinden çıkmak istemediğim ve seninle olmaktan bıkmayacağım yuvamız.
Sabahları yürüyüş yaparız biraz yine iyice saldın kendini sağlıklı yaşam iyidir. Gelir kahvaltımızı yaparız sonra da bahçe de bir kahve sigara keyfi; alırız gazetemizi.. Karışmasın kimse bize. Hep bunu düşündüm çevremizde kimseler olmasa birkaç gün yeterli;sadece sen ve ben olsak hiçbir sorun kalmazdı. Birbirimizle olduğumuz birkaç gün. Sadece kaçıp gitsek bi yerlere.
Hava ne kadar soğuk ve kasvetli belliydi böyle bulutlu olacağı ama.İçimde bir sıkıntı var. Birşey mi oldu;birşey olacak evet hissediyorum. Umutların öldüğünde de böyle mi olur acaba. Bir cenaze töreni varmış birisi ölmüş yüzünü göremedim bi not bırakmış geride sadece bir de defter.Tek kelime: pişmanım. Neye, neden pişmansın diye sorabilseydim keşke. Keşke demek istemediğim için bu kadar çaba türkçede en nefret ettiğim kelimedir keşke.. Kullanmak istemiyorum.
Bir cenaze törenindeyim yağmur bulutları birikti. Dedim ama ben; bak yağmur yağacak. Islak toprak kokusu alıyorum bir koku daha var anımsayamadığım ne olduğunu. Boş bir mezar var önümde, defterin ve notun sahibini almak üzere bekleyen. Bir notum var, pişmanım. Geçmişten gelen, yabancı özlediğim o kokuyu getiren, bana beni getiren. Bir varmış bir yokmuş. Bende zamanında hayallerimi gömmüştüm tam burda.
Sabah saat 10.24 bir cenaze var bir fısıltı duyuyorum belli belirsiz. Korku kapladı içimi var olmayan bir beden var olmayan bir ses..Tarih yirmi dokuz mart akşam üzeri kısmen; hava kararmakta acele etmiyor. Yine bir cenaze ve yine ben. Solgun ve ağlamaktan harap olmuş bedenim bir daha tamir olması güç kalbim,boş ellerim..
Hikaye sana da tanıdık gelmedi mi? Güzel bi senaryo, izlemeye değer bir film ee yapacak daha iyi bir işimiz de yok. Oyuncular da çok tanıdık. İşte herşey basit bir senaryo, başarılı bir görüntü yönetmenliği, rollerinin hakkını veren oyuncular ve o sahte set ve hayatlar.
Yerlerinizi alın film başlamak üzere.İyi seyirler
written by Ecem ELGİN